Mezhepçilik mi yapıyoruz?
Mezhepçilik deyince ameli olan dört mezhep arasında asırlar boyunca hiçbir husumet münakaşa hatta birinden diğerini üstün tutma iddiası bile yapılmamıştır. Hanefi mezhebi Hanefi olan din kardeşini sevdiği ölçüde diğer mezhep mensuplarını da aynı derecede sevmektedir. Diğer mezhepler içinde aynı şeyi söyleyebiliriz. Yani ameli sahada meydana gelen mezhepler rahmettir, berekettir ve Ümmete kolaylıktır. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin de “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” sözünden bu ihtilaf kastedilmektedir.
Bizim itirazımız itikadı sahadaki ihtilaflardır ki bu itikadi mezheplerin Maturidi ve Eşari arasında ki ihtilaf kabul edilir bir ihtilaftır. Bu ihtilaf bazı cüzi meselelerde olup hiç birinin görüşü tevhide aykırı olmadığı gibi Ehli Sün nete de mutabıktır. Biz bunların her ikisinin de Ehli Sünnet olduğunu kabul eder asla itirazımız yoktur. Ancak itikadı sahada Yüce peygamberimizin hadisi şerifinde beyan ettiği şekilde “Yahudi milleti yetmişbir fırkaya bölündü yetmişi Cehennemlik ancak bir fırka Cennet ehli oldu. Nasaralar Yetmişiki fırkaya bölündü hepsi ehlinar ancak bir fırka Cennette oldu. Nefsim yedi kudretinde olan Allah’ a yemin ederim ki elbette ve elbette benim ümmetimde yetmiş üç fırkaya bölünecek hepsi Ehli Nar olacak ancak bir fırka kurtulacak
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e Ashab-ı Kiram sordu; O bir olan Fırkayı Naciye yani Cennet ehli olan fırka kimdir? Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz “Cemaattir” buyurdular. Başka bir rivayette “Ben ve Ashabımın üzerinde bulunduğu itikat üzere olanlar fırkayı Naciyedirler.” Buyurmak sureti ile itikadı sahada Ümmetin yetmiş üç fır kaya bölüneceğini ifade etmektedir. Bu hadisi şerif ve benzeri hadisi şerifler gerek selef uleması ve gerekse muteahhirin uleması yazdıkları akaid kitaplarında mesned olarak almışlardır. Bizim mezhepler deyip bazı mezhepleri delalette görüyorsak bunlar ameli mezhepler olmayıp itikadı mezhepleri kastediyoruz. Bunların arasında Ehli Kıble diyebileceğimiz fakat bununla beraber hatalı olduklarını söyleyebileceğimiz mezhepler olduğu gibi ehli kıbledir yemeyeceğimiz ve küfre düştüklerini söyleye bileceğimiz mezhepler de vardır.
Biz hoşgörülü davranıp küfrü mucip itikadları asla mezhepçilik olmasın diye meşru göremeyiz. Örneğin; Şiilerin Gulat olanları. Bunlar Peygamberliğin Hazreti Ali’ye geldiğini ve fakat Hz. Muhammed onu elinden aldığını iddia eden mezhep. Bunlara biz hatalı dememiz hafif kalır çünkü bunlar küfür içindedirler. Ayrıca Hz. Aişe validemizi lanetleyen onlardan herhangi birine Ey Aişe diye hitap ettiğinde ona Aişe demeyi hakaret kabul edecek kadar ileri giden Aişe’nin …………… Anlamına geldiğini iddia eden sapık itikadlara da müsamaha gösteremeyiz. Onları mümin görenler bile imandan sıyrılırlar. Ve yine Hz. Ebubekir Sıddık (Radıyallahu Anh) Hazretlerine, Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) hazretleri ne Taan edenler Taan edip buğz edenlere de hoş görü ile asla bakamayız.
Yüce Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer (Radıyallahu Anh) vahiy gelmeden feraseti ile beyan ettiği bazı hükümlerin paralelinde vahiy geldiğini onun ferasetinin vahye isabet ettiğini beyanla olduğu daha nice hadisi şeriflerle Peygamberimizin övgüsüne mazhar olan ve kendisine Cennet müjdelenen Hz. Ömer’i (Radıyallahu Anh) Taan etmek onu küfür ile itham etmek cüretinde bulunanlar elbette ki batıl yoldadırlar. Onlara ehli kıble diyemeyiz. Keza Hz. Ebu Bekir Sıddık ki (Radıyallahu Anh) Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’de Tevbe Suresi 40. Ayetinde şöyle buyurmaktadır;
Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkar edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu Ayet-i Celile de mevzu edilen Sevr Mağarasında ki arkadaşından kastedilen Hazreti Ebu Bekir Sıddık’tır. Allah (Celle Celalühü) Ona sekineti, gönül rahatlığını indirip Ebu Cehil ve Avanesinin Muhammed muhakkak öldürülecek iddialarını boşa çıkarıp Allah-u Te’ala Hazretlerinin iddiası ve takdiri olan o iki kişiyi koruması ve ona Rasulüllah’a arkadaş diye tabir etmesi Hazreti Ebu Bekir Sıddık’ı Rasfilüllah’tan
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sonra sahabenin en efdali olduğuna kat’i olarak delalet etmektedir. Hz. Ebu Bekir Sıddık hakkında Onu Medhu Sena eden ve ona Cenneti müjdeleyen birçok hadisi şerifler manen mütevatir olup kabul etmemek mümkün değildir.
Bu iki şahsa husumet eden onları zalim kabul eden hatta tekfir eden kimselere Ehl-i Kıble dememiz asla Ehl-i Sünnet itikadı olamaz.
Hazreti Osman (RadıyallahuAnh) a gelince Yüce Peygamberimizin iki kızını verip kendine iki kez damat ettiği ve hakkında gökte meleklerin yerde insanların kendisinden utandığı haya timsali Hz. Osman’ dan ben utanmayayım mı deyip ayaklarını çekip toparlanması Hz. Osman’ın
ne büyük sahabe ve halife olduğuna delalet etmektedir. Ayrıca kendisine Cennet müjdelenen Mübarek bir zattır. Hal böyle iken bunları sebbetmek bunlara Taan etmek Müslümanın yapacağı şeyler değildir. Birilerinin aklına şöyle bir şey gelebilir.
Yoğurdum siyahtır diyen olmaz belki onların mezhebi doğru olamaz mı? Diye bir sual akla gelince vereceğimiz cevap gayet kolaydır. Ehli sünnet olan hiçbir kimse hiçbir sahabeyi taan etmez, kötülemez her birini birer yıldız mesabesinde olduğunu kabul eder. Hangisine tabi olsak hidayete ermiş oluruz itikadını taşır. Böyle hüsnüniyet ve hüsnüniyet olduğu kadar da isabetli olan bir itikatla itikad edenin ne gibi zararı olur. Bütün sahabeyi Peygamberimize arkadaş olduklarından peygamberimize olan hurmetlerinden dolayı sahabe olma mertebesine ermiş olanların hepsini sevmekte ve övmekte Ehli sünnet akidesinde olanlara asla bir zararı olmayacağı gibi bu nezih itikatlarından dolayı mee’cur olacakları şüphesizdir. Ama Şiilere gelince Sahabenin en kıymetlileri ve bir, iki ve üçüncü halifeleri taan etmekle ve onları lanetlemekle onları küfre nispet etmekle kendilerinin kafir olacağına asla şüphe yoktur. Onların içinde Hazreti Ebu Bekir Sıddık, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman’a saygılı olup Hazreti Ali’yi onlara sadece tercih ediyorlarsa onları hatalı bulmakla beraber asla onları tekfir etmeyiz ve Ehli Kıble olarak kabul ederiz.
Hakkı batıldan ayıklamak asla mezhepçilik değildir. Yüce Peygamberimiz ve Yüce Kitabımız tefrikaya karşıdır. Bu tefrika müminler arasında olmaması gerektiğini ve topyekün Allah’ın (Celle Celalühü) ipine yani Kur’an’a, Sünnet’e ve icmaayı Ümmete sarılmamızı emretmektedir. İşte Hakk yolun yolcuları bunlardır. Allah (Celle Celalühü) bizleri bu yoldan ayırmasın ve delalet ehlini de en kısa zamanda hidayete sevk etsin.
Merhum Resul Bölükbaş Hocaefendi