Ebubekir Sifil Hocanın Mehdi yazısı
Mehdî(a.s.) Meselesi günümüzde birkaç nokta-i nazardan ele alınıyor:
1- Mehdilik anlayışının İslam’a yabancı din ve kültürlerden geçtiği iddiası.
2- Kur’an’da geçmiyor oluşu; ilgili rivayetlerin de ya uydurma veya haber-i vahid olduğu iddiası.
3- Özellikle ilk dönem Kelam/Akaid alimlerinin eserlerinde Mehdi meselesinin zikredilmiyor oluşu.
4- Mehdi inancının Ümmet’i atalete/tembelliğe sevk etmesi yahut birtakım art niyetli insanlar tarafından istismar edilmesi.
Geçmişte Daru’l-Hikme’de bu mesele üzerine yaptığımız bir açık oturumda, söz konusu ettiğimiz hususların bir özetini paylaşayım istedim.
Konu hakkındaki mülahazaları yukarıdaki sırayla ele alacak olursak şunları söylemek durumundayız:
1- “Mehdîlik” anlayışının İslam dışı birtakım din ve inanç sistemlerinde olması, İslam’da “Mehdî inancı”nın olamayacağı iddiasına delil teşkil etmez; tıpkı başka din ve inanç sistemlerinde “Peygamberlik” anlayışının bulunmasının, peygamberlik müessesesi hakkındaki İslam inancına tesirinin olmadığı gibi…
Üstelik –daha önce de nüzul-i İsa (a.s) meselesi bağlamında ifade ettiğim gibi– Mehdi’nin zuhurunu haber veren hadislerin İslam kaynaklarında yer aldığı (Hadis kitaplarının tasnif edildiği) zaman dilimi, Mehdi inancının İslam kaynaklarına sızması için siyasî, sosyal, kültürel, ekonomik… hiçbir açıdan elverişli değildir. İslamî fütuhatın durmaksızın yayıldığı, Endülüs’ten Çin sınırına kadar muazzam bir coğrafyanın İslam hakimiyetinde bulunduğu bir coğrafyada ve müslümanların bütün bu bölgelerdeki tek hakim güç olduğu realitesi karşısında hangi saik Mehdi inancının İslam’a “sızması”na zemin teşkil etmiş olabilir?
Genellikle “kurtarıcı” inancının, toplumların zayıf düştüğü zaman dilimlerinde kitlelere ümit pompalamak adına ortaya atıldığı söylenir. Ancak yukarıdaki manzara göz önüne getirildiğinde İslam Ümmeti’nin niçin bir “kurtarıcı/Mehdi” inancına ihtiyaç duymuş olabileceği sorusu boşlukta durmaktadır…
2- Mehdi inancına, Kur’an’da geçmediği gerekçesiyle itiraz edilmesi de son derece tartışmalı biri tutumdur. Herşeyden önce herhangi bir hususun kabul edilebilir olması için mutlaka Kur’an’da geçmesi gerektiği inancının kendisi sakattır. Kabir sorgusu ve azabı, sırat, mizan… gibi hususlar da Kur’an’da sarahaten zikredilmediği gerekçesiyle günümüzde –bazı kesimler tarafından– inkâr edilmektedir; ancak bu konularda sadece Ehl-i Sünnet’in değil, Mu’tezile’nin bile günümüz bid’at ehlinin yanında yer almadığına dikkat edilmelidir.[1]
Bu nokta hakkında da bu köşede daha önce hayli izahat yapıldığı için üzerinde fazla durma gereği duymuyorum.
3- İmam Ebû Hanîfe’nin risaleleri, İmam el-Eş’arî ve İmam el-Mâturîdî’nin kitapları gibi Kelam/Akaid imamlarının eserlerinde Mehdi meselesinin geçmiyor oluşu, ilgili rivayetleri kabul etmediklerini göstermez. Adı geçen imamlar ve benzerleri, eserlerinde “kıyamet alametleri”ni genellikle icmali olarak zikreder ve şöyle derler: “İsa (a.s)’ın nüzulü, Deccal’ın zuhuru, güneşin batıdan doğması gibi kıyamet alametlerine inanırız…”
Burada üzerinde durulması gereken iki husus var:
Birincisi: Buradaki “… gibi kıyamet alametlerine…” ifadesidir. Bu ifade, zikredilenler dışında da “kıyamet alameti” bulunduğunu, zikredilenlerin sadece örnek kabilinden olduğunu anlatmaktadır.
İkincisi: Mehdi’nin zuhuru esasen bir “kıyamet alameti” değildir. Zira kıyamet alametlerinin en dikkat çeken özelliği “olağanüstü/dışı” olmalarıdır. Hz. İsa (a.s)’ın gökten inmesi, Deccal’ın zuhuru, güneşin batıdan doğması… hep aynı özellikteki hadiselerdir. Mehdi’nin zuhurunda ise bu tarz bir olağanüstülük/dışılık yoktur. O, sıradan bir insan gibi doğup büyüyecek, bu Ümmet’in yetiştirdiği üstün yetenekli, takva ve ilim sahibi rabbanî alimler gibi yetişecek ve normal süreçler sonucunda Ümmet’in başına geçecektir. Dolayısıyla Kelam/Akaid imamlarının elimize ulaşan eserlerinde Mehdi’den bahsedilmemesini, Mehdi inancının “gayri İslamîliği” iddiasına delil yapmak uygun değildir.
4- Mehdi inancının Ümmet’i tembelliğe sevk ettiği iddiasının da iler-tutar yanı yoktur. Bu Ümmet tarihte yaşadığı hangi buhran esnasında “Mehdi bekleme”ye koyulmuş ve üzerine düşeni yapmamıştır? Esasen Mehdi inancına sahip insanlarda “Mehdi beklemek” diye bir tavır yoktur. Ona inananlar, onun gelip hayatlarını düzene sokmasını beklemez. Bu, sadece vakti geldiğinde cereyan edecek bir hadisenin vukuuna inanmaktan ibarettir.
Mehdi meselesinin en sık istismar ediliş şekli, birilerinin Mehdi ilan edilmesidir. Bu istismarın önü şu iki noktaya dikkat edilerek kolaylıkla alınır:
1- Mehdi konusundaki rivayetleri zorlama yorumlara tabi tutmadan, olduğu gibi kabul edip esas almak.
2- Mehdi’nin zuhuru konusundaki rivayetleri bir bütün olarak göz önünde bulundurup, verdikleri arka plana iyi dikkat etmek. Mehdi’nin zuhurundan önce hangi olayların cereyan edeceği, nerelerde neler olacağı hadislerde açıkça bildirilmiştir. O olaylar cereyan etmedikçe herhangi bir kimsenin Mehdiliği iddiasına –kimden gelirse gelsin– itibar edilmemelidir.
Doç. Dr. Ebubekir Sifil Hoca
Milli Gazete – 13 Haziran 2009