Rabıta nedir? Rabıta Şirk midir?
Şüphesi olan veya hakikate ulaşmak isteyen kardeşlerimizin sonuna kadar okumasını tavsiye ederim.
Öncelikle aklınızda bir şablon oluşması için özetleyelim: Rabıta bir ibadet değil metoddur. Rabıta bir amaç değil araçtır. Araçtır diyorum çünkü ilerleyen derslerde murakabe vardır: Allah’ın nurunun vasıtasız bir şekilde kalbe geldiğini düşünmektir. Daha sonraki derslerde ise rabıta kalkmaktadır. Peki o zaman niye yapılıyor? Allah sevgisinin ve muhabbetinin kalbine yerleşmesini isteyen bir müridin başlangıçta kalbi dünya sevgisi ile dolu olduğundan Allah’ın nurunun tecellisi o kalpte parlamaz. Belli bir aşamaya kadar mürşidinin gönül huzurundan istifade eder. Bunun için de onun yanında olduğunu düşünür.
İnternette rabıtayı hep rabıta ile alakası olmayanlar anlattığı için bir çok yanlış ve saptırıcı bilgi geziyor. Mesela bir tanesi “rabıta, şeyhi zihninde yüceltmektir” diyor. Halbuki alakası yok. Bir diğeri rabıtayı meditasyonla ilişkilendirmeye çalışıyor.
Başka bir tanesi belki de en çok dillendirilen itiraz şu: Diyorlar ki, Rabıta bir ibadet olarak yapılıyor ama böyle bir ibadet şekli yoktur, bidattir. BU BÜYÜK Bİ YALANDIR ARKADAŞLAR… rabıtaya bir ibadettir diyen hiçbir tasavvuf ehli görmedim, hiçbir tasavvuf ehlinin böyle bir yaklaşımını, yazısını, sözünü görmedim. Rabıta bir ibadet değil metoddur. Özellikle vehhabi kesimi önce “bu bir ibadettir” diyor sonra da böyle bir ibadet yok diyor. Yani hem kendileri iddia ediyor hem kendileri yalanlıyor.
Ama diyor rabıta kitabında ayetten delil getiriliyor. Rabıtaya ayetten delil getirilmeye çalışılıyorsa o zaman ibadet olarak görülüyor diyor. -Ayetten delil getirenler ayetle emredildiğini ortaya koymaya çalışmıyor. Bir işaret olabilir mantığıyla bakılıyor. Yoksa zaten ayette ifade ediliyorsa neyi tartışıyoruz ki. Ayetlerde işaretler mevcut.
Peki, ama rabıtaya abdest alıp oturuyorlar. Abdest ne için alınır? İbadet etmek için. O halde rabıta bir ibadet olarak görülüyor… diyorlar. Böyle saçma iddialar da var. Arkadaşlar tasavvuf yolunda abdestsiz durmak, abdestsiz bulunmak edepsizlik sayılmaktadır. Abdestsiz olmak gafletle eşdeğer görülmektedir. Yani SADECE RABITA değil yemek yemeden önce de abdest alınır, yatmadan önce de. Bunlar bir ibadet olduğu için değil abdest ile gafletten kurtulmak içindir. Hal böyleyken elbette rabıta yaparken zikir çekerken de abdestli olunması istenir. Bir edep olarak şarttır.
Bu da tamam ama Resulüllah, raşid halifeler, ashabı kiram “bana rabıta yapın demiş mi” böyle bir şey var mı?— Yahu zaten Resulüllah’ın böyle bir emri olsa biz bunu sünnet veya vacip olarak konuşuyor olurduk. Resulüllah (Aleyhisselam) bana rabıta yapın dememiştir ama ashabı kiramın hayatında zaten rabıtayı doğal olarak görüyoruz. Nasıl görüyoruz? Ashabı kiramın halleri ve hareketlerinden… Hepsi bir namaz, sohbet vakti olsa da ona kavuşsam diye dertleniyor. Hatta bazısı “ahirette o benden yüksek makamda olacak diye onu göremezsem diye dertleniyordu. Sevban r.ahın kıssasını biliyorsunuz. Daha önce anlattım. Bu sebeple ayet indi. Nisa suresi 69 ayet. Yani sahabeye böyle bir şey emredilmedi ama zaten gerek de yoktu. Onların tabii bir rabıta içinde olduğunu görüyoruz ki Resulüllah efendimizin vefatıyla nasıl manevi çöküntü yaşadıklarını hayatlarını okuyunca anlıyoruz. İnsanlar İslam’ın nurundan uzaklaşıp fitneler çoğalıp dünya meşguliyetleri artınca bu işin ehli rabıtayı yani düşünmeyi bir sisteme dönüştürdü. Doğal rabıta olmuyorsa insan kendisini belli bir süre bunu bilinçli bir şekilde yapmalı dendi. Sahabeden de bu konuda açık bir örnek var az sonra oraya da geleceğim.
Dolayısıyla büyün bu iddialar yersizdir. Bakınız, rabıta esasında anlatılan bir şey olmayıp yaşanan bir şey olduğu için rabıtayı anlatmak isterken bir çok benzetme yapılır ama hiçbirisi aslında tam olarak ifade edemez. Çünkü hal ile bilinir. Mesela şöyle dendiği gezer ortalıkta: Allah’ın nuru şeyhin anlının ortasına iniyormuş, oradan da müride aksediyormuş. Böyle bir durum yok arkadaşlar. Birincisi Allah’ın nuru bir cihetten gelmez, cihet ifade edilmez. İkincisi ise nur mürşidin kalbine tecelli eder ve oradan müride aksetmesi mümkündür. Rad suresi 28. Ayette: اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ Kalpler Allah’ın zikriyle mutmain olur. Buyrulmakta, kalbe işaret edilmektedir.
Peki Rabıta nedir, nasıl yapılır, niye yapılır, tesiri nedir, uzaktan etkileşim mümkün müdür….
RABITA NEDİR?
İki şeyi birbirine bağlayan nesne, Münâsebet, âlâka, bağlılık anlamlarına geliyor. Tarikatta ise kalben bir mürşidin kalbine yönelmek, kalbi kalbe bağlamak demektir. Bu konuda ortaya reddiye olarak ortaya koyulan ayetlerin hiçbir alakası yoktur çünkü o ayetlerde tapmaktan, tapınmaktan bahseder. Daha önce açıklamıştım. Zümer suresi 3. Ayet gibi. Halbuki rabıtanın tapınmakla put edinmekle alakası yoktur.
–İddiacılar şöyle lanse ediyorlar, mürid mürşidi Allah’ın zatına aracı kılıyormuş gibi yani Allah’a niyetle haşa mürşide yöneliyormuş gibi lanse ediyorlar. Böyle düşünen insanlar var. Halbuki Allah’ın zatına aracı kılmak değildir, Allah’ın mürşidin kalbinde tecelli eden nurundan, feyzinden, bereketinden onun yanında olduğunu düşünerek istifade etmektir.
PEYGAMBERLERİ AN, HATIRLA
Rabıta kısaca mürşidin yanında olduğunu düşünmektir, mürşidini hatırına getirmektir. Başka bir insanı hele ki Allah’ın salih kulunu veya Peygamberimizi düşünmekten nehyeden bir yasak yoktur. Ne ayetlerde ne hadislerde böyle bir şey bulamazsınız. Tam aksine Allahu Teala Peygamberini bile önceki peygamberleri düşünmeye, anmaya davet eder: Sad suresi 45. Ayette:
وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ Kuvvet ve basiret sahibi kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’u da an, hatırla. Hemen 48. Ayette: İsmâil’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an. Hepsi en hayırlı kullardandır. Buyrulur ve o peygamberlerin hatırlanması istenir. Neden vefat etmiş peygamberlerin hatırlanması isteniyor: İbret, manevi güç ve kuvvet olması için. Demek ki vefat etmiş olan peygamberi düşünmekte hiçbir sıkıntı yoktur. Diri olsa yine bir sıkıntı yoktur:
HZ. YUSUF’U DEVAMLI HATIRLAYAN YAKUB A.S
Yusuf a.s kuyuya atıldıktan sonra Yakub a.s onu o kadar düşünmüştür ki çocukları: قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ Allah’a yemin olsun ki, Yusuf’u anmaktan ya hasta yahutta helak olacaksın. Demişlerdir. Yakub a.s’ın devamlı surette oğlu Yusuf’u düşündüğü ve andığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla vefat etmiş veya diri olan insanı Allah için düşünmekte hiçbir beis yoktur. Bu yüzden haram ve şehevi düşüncelerin dışındaki düşünmeler mübah görülmüştür.
SADIKLARLA BERABER OLUN
Ayeti kerimede geçiyor ki: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. (Tevbe 119)
Ayetteki MEA kelimesi beraberlik ifade ediyor. Bu bazen manevi anlamda bazen de hakiki anlamda kullanılıyor. Mesela: إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلَّذِینَ ٱتَّقَوا۟ وَّٱلَّذِینَ هُم مُّحۡسِنُونَ Allah, takva sahipleriyle beraberdir. Buradaki beraberlik hakiki manada değildir. Verke’UU MEARRAKİ’İİN Ruku’ edenlerle beraber ruku’ edin ayetinde ise hakiki manada cismani bir beraberlik söz konusudur. Ayete gelecek olursak Ey iman edenler, sadıklarla (doğrularla) beraber olun! Ayet hususi manada Resulüllah ve ashabına işaret ediyor. Genel manada ise doğrularla beraber olunması isteniyor. İşte bu noktada hakiki veya manevi olarak beraber olunması istenilen kişilerle, düşünerek beraber olmak yani onların yanında olduğunu düşünmekte bir beis olabilir mi? Neden olsun. Bunu yasaklayan bir durum yok. Sahabeler Resulüllahı (sallalahu aleyhi ve sellem) düşünüyor, bakıyorsunuz Kur’an’a mesela çok ilginç Yakub a.s devamlı Yusuf a.’mı düşünüyor. Resulüllah vefat eden eşi hz. Haticeyi düşünüyor, devamlı onu yad ediyo. Yine sahabeye bakıyorsun vefatından sonra hep Resulüllah’ı düşünüyor. Yani bir başkasını düşünmek nehyedilen bir şey değildir.
Peki, düşünmekte sıkıntı olmayabilir ama ona bir anlam yükleyerek, yani mürşidden feyiz geldiğini düşünerek yapılabilir mi?
ALLAH’I HATIRLATAN ŞEYLER! (TEFEKKÜR)
“Evliyaullah o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” (Nesai, es- Sünenü’l Kübrai Tefsir:180, No:11235, 6/362; Taberi, Cami’ul Beyan, No: 17723, 24, 25, 26, 6/575; Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-usül, sh: 140; Haysemi, Mecma’uz-zevahid,10/78)
Görüldüğü zaman Allah’ı hatırlamaya vesile oluyorsa düşünüldüğü zaman da elbette vesile olur. Zaten Kur’an’da tefekkürün övülmesinin amacı nedir? Dağı taşı ağacı düşünürsün oradan Allah’ı hatırlarsın. Bakara 190 ve 191. Ayette bu anlatılıyor: لَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚOnlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler (ve göğü yeri dağı taşı düşünmek Allah’ı hatırlatıyor, Allah’ın büyüklüğünü hatırlamaya vesile oluyor) ve رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Derler. Allah’ı hatırlamak için dağı taşı düşünmek caiz oluyor da bir Allah dostunu hatırlamak neden caiz olmasın.
UZAKTAN SELAM GÖNDEREN SAHABE
Resulüllah (sallalahualeyhivesellem) bir gün ashabıyla oturuyordu “ve aleyhisselam” dedi. Birisinin selamını aldı. Sahabeler sordular – Yâ Resûlallah bu selâmı kimin selâmına karşılık verdiniz?- Kardeşimiz Hubeyb’in selamına karşılık verdim. Cebrâil aleyhisselâm, Hubeyb’in selâmını bana ulaştırdı. Buyurdu. Hubeyb b. Adiy ra.hın hüzünlü hikayesini okuyun. Düşman tarafından şehid edilirken Resulüllah’a rabıta yapıyor ve ona selam gönderiyor. Rabıta şirk küfür olsa sahabe böyle bir hareket yapmaz. Bu da bize büyük bir derstir.
HZ. YAKUB’A RABITA YAPAN HZ. YUSUF
Yine Yusuf aleyhisselam kıssasında hz. Yusuf o kötü işe davet edilince وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ Kadın onu kesinlikle arzulamıştı; eğer rabbinin burhanını, işaretini) görmeseydi o da ona meylederdi. Buyruluyor. Bakın, İbni Abbas radıyallahu anhmuma, Katade, Mücahid, Hasen-i Basri, Dahhak ve bir çok müfessire göre bu burhan hz. Yusuf’un, babası Hz. Yakub’un suretini görmesidir. Bu şekilde şehvet kendisinden alınmış ve aklı selamete ermiştir. İşte bu da rabıtanın eserine, düşünmenin manevi gücüne bir işaretti.
ZİKİR ÇEKERKEN RABITA OLUR MU?
Peki zikir çekerken mürşide rabıta yapmak şirk olur mu? Mesela Lailahe illallah derken şeyhini düşünüyor, bu şirk olur mu? Arkadaşlar bir ibadeti yaparken başka bir şeyi düşünmek şirk olsaydı en büyük müşrik namaz kılanlar olurdu. Çünkü namazın başından sonuna kadar akla gelmeyen şey kalmıyor. İnsan secdede bile, Allaha secde ederken eşini işini başka bir şeyi düşünebiliyor. Buna şirk küfür diyen bir ayet hadis bir alim var mı? Yok.
Dediğim gibi rabıta mürşidin yanında olduğunu düşünmek, onun kalbine tecelli eden Allah’ın nurundan bu şekilde istifade etmektir. Zikir çekerken rabıta yapmak da mürşidle beraber zikretmektir. La ilahe illallah derken bunu mürşidle beraber, onun huzurunda, yanında söylemektir. Bir kişi Ka’beyi düşünse, dağı taşı düşünce nasıl ki bir beis yoksa bunda da bir sakınca yoktur.
ALLAH’IN ZATINI DÜŞÜNMEK YASAKLANMIŞTIR
Bu bilgiler ışığında neden rabıta yapıldığını daha iyi anlayacağız: Ebu Nuaym, Taberani, İbn Ebi Şeybe, Beyhakî gibi alimlerin ibn-i Abbas ra.anhuma’dan rivayet ettiği bir hadis vardır. “Allah’ın yarattıklarını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” buyrulmuş, Allah’ın zatının düşünmek yasaklanmıştır. Çünkü Allah’u Teala’nın zatı bizim aklımıza gelen her türlü şekil ve oluşlardan münezzehtir. İnsan sadece gördüğü varlıklara bir kıyasla Allah’ı bir şeye benzeteceğinden dolayı düşünmesi caiz değildir. İşte bu noktada tasavvuf, müridin mürşidini düşünmesini, onun kalbine yönelmesini ve böylece onun kalp huzurundan istifade ederek zikretmesini söylemektedir.
İBN-İ TEYMİYYE’NİN RABITAYI TASDİKLEYEN YORUMU
Bakın vehhabi selefi geçinenlerin yere göğe sığdıramadığı İbn-i Teymiyye mecmu’ul fetevasında ne diyo: “Sen bir şahsı Allah için seversen, doğrudan Allah’ı sevmiş olursun. Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur etsen, Cenab-ı Hakkın çok sevdiği birini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş olursun. Böylee senin Allah için ve Allah’a olan muhabetin daha fazla artmış olur. Nitekim sen ne zaman Peygamberi (Sallallahu aleyhi ve sellem) ondan önceki peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp, onları kalbinde veya kafanda tasavvur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren Allah’ı sevmeye çeker götürür. Sen bu insanları Allah için seversen Allah’ın çok sevmiş olduğu zat da seni Allah sevgisine çeker götürür. (Mecmûu’l Fetava, X, 608, birinci baskı 1381) ibni Teymiyye bile Allah’ın sevdiği zatların tasavvurunun etkisinden bahsetmektedir.
Bir Allah dostuna rabıta yapan kişi onun haliyle de hallenir, çünkü sevgi muhabbet ve düşünceden maneviyat akseder. Nasıl ki bir artisti, bir şarkıcıyı bir futbolcuyu sevip düşünen kişiler her şeyiyle ona benzemeye çalışıyorsa… Mesela film izleyen kişi bir anda çok etkilendiği karakter gibi konuşmaya başlar. Onun gibi hareketler yapmaya çalışır. Neden? Çünkü bu akseden, etkileyen bir durumdur. İşte Allah dostuna rabıta yapan kişi de onun feyziyle feyizlenir, haliyle hallenir. Ve arkadaşlar çok önemli, bilim de 5 duyu organı dışındaki ruhlarla iletişimi kabul etmiş ve buna telepati demiştir. Telepati şöyle açıklanmış: bir kimsenin kafasından geçenleri ya da çok uzakta geçen bir olayı, arada hiçbir araç, duygusal hiçbir bağlantı olmaksızın algılama yeteneği… Bunu kafadaki bir bölgeyle ilişkilendirmek istiyorlar ancak bu ruhla alakalı bir durumdur. Bunu bilmiyorlar.
MÜ’MİNLERİN RUHLARI KARŞILAŞIR
Bir hadis-i şerif de bu gerçeği teyit ediyor: “Muhakka ki müminlerin ruhları, daha sahipleri biribirini görmede, bir gün ve geceli yol mesafesinde karşılaşırlar” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, no: 7068, 2/683; Buhari, el-Edebü’l-Müfred, No:263, sh:89; Deylemi, el-Msedü’l Firdevs, No:912, 1/237; Hakim-i Tirmizi, Nevadiru’l-usûl, sh:164)
Dolayısıyla mesele bu kadar açıkken bu konuyu şirkle, Allah’a eş koşmak, ortak koşmakla bağdaştırmak veya bidat diye karşı çıkmak tüm bu deliller ışığında ancak akıl tutulması ve art niyettir.
Rabıta yapan kardeşlerimin bu konuda hiçbir tereddütü olmasın…
Şunu da ifade edelim, bazı müritlerin veya mürit geçinenlerin çok uçuk kaçık şeyler anlatması bu konuda delil teşkil etmez. Bunca gerçeği bir kenara atıp onları baz alarak meseleye yaklaşmak acizliğin bir göstergesidir.
GENÇ HOCA
ehlisunnetmedya.com